Bienvenidos a Barcelona

2. durak Barcelona…

Vueling uçağıyla Madrid’den Barselona’ya geçerken uçakta bize Barselona’daki yerleri anlatan İspanyol teyzemiz gezimizin ne güzel geçeceğinin bir habercisiydi sanki. Benim seyahat kitabımdan yerleri gösterip tavsiyeler veren bu tatlı kadın ile vedalaşıp otobüs ile şehir merkezine doğru yol aldık. Plaça Catalunya meydanına yakın bir otelde kaldığımız için burada otobüsten indik. Ve işte o büyülü an!

İspanya sanki ikinci evim 🙂

İlk gün arkadaşımla biraz dinlendikten sonra hemen sokakları keşfe başladık. Barselona için 3 gün ayırmıştık ve bunu olabildiğince dolu dolu geçirmek istiyorduk. Kisitli zamanimizin olmasi ve buraya gelirken 3 gunu tam olarak planlamamizdan dolayi kolaylik olsun diye Hop-on-hop-off otobus biletlerinden almistik. 2 gun icin bu biletleri kullandik ama siz metro ile de her yere kolayca ulasabilirsiniz. Madrid ve Barcelona metro sistemi ile her yere kolayca ulasabileceginiz 2 sehir.

Bizim gezdigimiz yerler:

  • Plaza Catalunya
  • Plaça Reial
  • La Sagrada Familia
  • Casa Batlló (Casa Mila restorasyonda oldugundan icine giremedik 😦 )
  • Magic Fountain
  • Las Ramblas
  • Poble Nou
  • Camp Nou
  • Barrio Gotico
  • Park Guell
  • Montjuic Hill
  • Poble Espanyol
  • Ports

Sehrin buyuk bir bolumunde Gothic ve tabiki Gaudi’nin etkisi var. Bu da sizde her detaya bakma istegi uyandiriyor. Kaldirim taslarindan lambalara kadar. Gaudi’nin buradaki etkisi evet buyuk ama unutmayin ki Ispanya pek cok buyuk sanatciya ev sahipligi yapmasi ile de meshur. Picasso, Dali, Miro’nun izleri ile muhakkak karsilasacaksiniz.

Bir de biz kasim sonunda Ispanya’ya geldigimiz icin yavas yavas Christmas hazirliklari baslamis, bazi yerler suslenmisti. Bu yuzden epey renkli bir Barcelona turu yasadik.

Burada cok guzel flamenko gosterilerinin oldugunu duyduk ama biz bu hakkimizi Endulus bolgesi Sevilla’da kullanmak istedigimizden Barcelona’da boyle bir mekana gitmedik.

Barcelona’yi doya doya gezmek icin kesinlikle 4 gun ayirmak gerekiyor. Biz Picasso muzesine, Museu Nacional d’Art de Catalunya muzesi icine ve bir kac yere daha (Tibidabo, MACBA) vaktimizin olmamasi nedeniyle gidemedik ama bir sonraki gidisimde Picasso ve Catalunya muzesi listemin basinda yer alacak.

Hasta Luego Barca!

 

Barcelona Official website: http://www.barcelonaturisme.com/wv3/en/

 

 

Back in Time – Pyramids of Giza

Kimsenin hala nasıl inşa edildiğine dair kesin bir bilgiye sahip olmadığı Piramitler şehri Kahire’deydim geçen hafta sonu. Bir günlük iş gezisine hafta sonunu da katınca iş gezisi güzel bir tatile dönüştü.

Mısır aslında bir Afrika ülkesi olmasına rağmen Arap kültüründen fazlasıyla etkilenmiş bir yer. Bunu Kahire’de yoğunlukla hissediyorsunuz. Kanımca ülkenin dilinin Arapça olması ve Müslüman ağırlıklı bir nüfusa sahip olması buna yol açan nedenlerden bir kaçı.

Yabancı biri için Kahire sokaklarında gezmek biraz zor. Sürekli yanınıza gelip size yardım etmeye (genellikle bir karşılık bekleniyor) ya da bir şeyler satmaya çalışanlar oluyor. Bizim orada mısırlı tanıdıklarımızın olması bu durumu biraz daha azalttı. Daha rahat gezebildik.

İlk gün müşteri ile toplantı sonrası Nil nehri üzerinde bir botta açık büfe akşam yemeğimizi yedik. Mısr Travel’in botlarında akşam yemeği eşliğinde Mısır’a özgü gösteriler izlerken bir yandan da şehri görme fırsatınız oluyor. Kahire’yi akşam Nil nehrinde ilerlerken görmek istiyorsanız, botla gezmeyi yapılacaklar listenize siz de ekleyebilirsiniz.

2. gün Mısır’ın en ihtişamlı ve gizemli yapısı Piramitleri ziyaret için sabah otelimizden ayrıldık. Piramitleri gezerken araba park etmek ve bir noktadan diğerine yürüyerek geçmek kolay değil. Ama orada gezerken eğer size eşlik eden güzel bir arkadaş grubunuz varsa bunların hiçbirinin önemi olmuyor. Deve üstünde piramitler karşısında geçirdiğim anlar ise paha biçilemez. Bu gezinin unutamayacağım anlarından biri.

IMG_1822

Pyramids of Giza:

Giza platosu; şehrin biraz dışında kalan bir bölge. Downtown Cairo diye adlandırdıkları bölgeden yaklaşık yarım saat uzaklıkta . Burada 3 büyük, 3 küçük piramit ve Great Sphinx yer alıyor. Ana yapılar;

  1. Pyramid of Cheops (the tomb of Pharaoh Khufu – 2580BC): Mısır firavunu Khufu adına inşa edilmiş bölgedeki en büyük ve en eski anıtsal mezar.
  2. Pyramid of Khafre (the tomb of Pharaoh Khafre – 2570BC): Mısır firavunu Kefren’in oğlu Mikerinos’un babası için yaptırdığı rivayet edilir.
  3. Pyramid of Menkaure (the tomb of Pharaoh Menkaure – 2510BC): 3 büyük piramit içerisinde en küçük olanıdır. Mikerinos öldükten sonra oğlu tarafından bitirtilmiştir.
  4. Great Sphinx of Giza (2558-2532BC arası): Dünyadaki en büyük tek taş heykelidir. Kafası bir firavun başı, gövdesi ise aslan gövdesi şeklinde olan bu heykelin, Antik Mısır’da aslanların kutsal sayılması nedeniyle piramitleri ve firavun mezarlarını koruması amacıyla buraya inşa edildiğine inanılır.
Giza-Pyramids-Map
Map of Giza Pyramids archaelogical site in Cairo by Messer Woland 

 

Piramitlerin içerisine girip odaları görebilirsiniz, lakin bu odaların içi boş. İçindeki her şey Mısır Müzesi’ne aktarılmış. İki katlı bu müzede Eski Mısır’a ait pek çok şey yer alıyor ve burayı gezmek için en az yarım güne ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Müze kapısında edinebileceğiniz rehberler yardımıyla içeride sergilenenler hakkında  detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz. Bizim fazla vaktimizin olmaması nedeniyle 3. günün yarısında sadece eserleri rehber yardımı olmadan görmeyi tercih ediyoruz. Küçük bir not; müzeye giriş 75 L.E., mumya odası 100 L.E., müzede fotoğraf çekmek için ayrıca 50 L.E ödüyorsunuz. Yalnız mumya odasında fotoğraf çekmek yasak.

Piramit gezisi sonrası, önce papirüs müzesine gidiyoruz. Buranın alt katında çeşitli kokular ve bitkisel yağlar deneyerek satın alabilirsiniz. Bir üst katta ise; papirüs kağıtlarına yapılmış çeşitli resimler var. Size papirüsün nasıl yapıldığını  anlatıyorlar ve isterseniz buradan bir şeyler de satın alabiliyorsunuz.

Sonrasında öğle yemeği için yerel bir kafeye giriyoruz. Yemek sonrası Hüseyin Cami ve hemen yanındaki Khan Al Khalili adlı pazara gidip bir kaç hediyelik eşya alıyoruz.

IMG_1827

IMG_1989-1

Son günümüzü ise Mısır Müzesine ayırıp sonrasında Kahire sokaklarını araba ile geziyoruz. Biz otel olarak Le Meridien Cairo Airport’u tercih ettik ve otelimizin havuz kenarı keyifli olduğundan genelde akşamlarımızı burada geçirerek dinlenmeyi tercih ettik.

IMG_1818

IMG_0623-1

IMG_0642

 

Kahire yemekleri:

Buranın en meşhur yiyeceği Koshary olduğu için ilk gün dinlendiğimiz kafede hemen bunun tadına baktık. Koshary, içinde pirinç pilavı, makarna, nohut, mercimek, kızarmış soğan, sirkeli sarımsaklı sos ile domates sosundan oluşan bir yemek. Muhteşem olmasa da yenilebilecek türden bir şey. Koshary ile beraber Sambousk, Mombar ve tatlı olarak Umm Ali’den yedik. Sambousk; peynir, tavuk veya etten yapılan bir tür muska şeklinde börek. Mombar bildiğimiz mumbar dolması. Umm Ali ise içinde hamur parçaları, süt, fındık, fıstık gibi kuruyemişler olan sıcak yenilen bir tatlı.

Bir de nohut, bakla ve baharatlardan yapılan Falafel adlı bir sokak lezzeti var. Ben falafeli daha önce İstanbul’da yemiştim ama Kahire’de yediğim daha çıtır ve lezzetliydi.

Bizdeki dönerciler gibi sokaklarda dönerci dükkanları bulabilirsiniz. Bizdeki dönerin daha lezzetli olduğunu düşünüyorum.

Kahire’de temiz yerler bulmak kolay değil. Yemeklerin bir kısmı bizim yemeklerimize benzese de lezzetleri birebir aynı değil. Ayrıca, hemen hemen her kafede nargile (shisha) ve Türk kahvesi mevcut. Kahvenin aroması farklı, bizdeki gibi değil. Bir de cezve ile getirip yanınızda fincana dolduruyorlar.

Kahire seyahati bizim için bol dinlenmeli, eğlenmeli ve öğrenmeli bir hafta sonu gezisi oldu. Tabi daha görülecek pek çok yer var. Ben gitmeden önce bir kağıda hepsini yazmıştım fakat hepsini görmek için Kahire’de daha uzun bir süre kalmak gerekir. Birkaçı ise; The Azhar Park, Cairo Citadel, Muizz Street, The Mosque of Ibn Tulun ve Cairo Tower.

Öneri: Eski Mısır tarihini ve sembollerin anlamını mutlaka gitmeden okuyun 😉

 

 

The 10 Pacmen in Antep

Hani televizyonlarda Anadolu’yu gezen sunucular için hep deriz ya “Yahu ne yediler be”. İşte biz de Gaziantep gezimizde bu ulvi görevi yerine getiriyormuşçasına “Yiye Yiye Antep” dedik ve bir hafta sonu kaçamağında THY’den bulduğumuz uygun biletle Antep yollarına düştük.

Madem Antep’e gideceğiz sabah sabah beyran çorbası da mı içmeyeahhğğ?

Evet, sırf bunun için uçak biletimizi cumartesi sabah 5:00 olarak aldığımız doğrudur. Havaalanından kiraladığımız aracı alarak 10 kişilik küçük(!) bir grupla hemen düştük Metanet yollarına. Bol sarımsaklı, acılı beyran çorbamızı bir güzel içtik. Metanet, Antep’in en iyi beyran çorbasının yapıldığı yermiş. Test ettik, onayladık.

Beyran’ın ardından acımız dinsin, ağzımız tatlansın diyerek Katmerci Zekeriya Usta’yı ziyaret ettik. Zekeriya Usta, önce bize katmerin nasıl yapıldığını bir güzel anlattı. Tabi bizim orada katmerleri izlerken ağzımızın suları akınca, “Eee.. hadi siz oturun da katmerleriniz gelsin” deyip bize bir masa ayarladı. Çaylarımızla bir güzel katmerleri lüplettik. Daha gidilecek pek çok yer, yenilecek pek çok şey olmasaydı burada yemeye devam ederdik. O kadar güzeldi katmerler. İstanbul’da yediklerimizin katmer olmadığını anlamıştık bir kere.

Ben ciğeri pek sevmememe rağmen katmerden sonra Ciğerci Mustafa’ya gidip burada ciğer yediğimiz sırada henüz öğlen olmamıştı.

O kadar yedik, biraz da gezelim diyerek Antep’in sokaklarında dolaşmaya başladık. Antep kalesinin içinde tarihi bir gezintiye çıktık. Ömeriye Cami, Almacı Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Zincirli Bedesten gibi Gaziantep’in ünlü yerlerinden geçerek kalacağımız otel Şirehan Oteli’ne gittik.

Biraz dinlendikten sonra, durmak yok yola devam dedik. Ne de olsa yemek beklemez 🙂 Ben bir önceki gece uyumamış olmanın yorgunluğu ile otelde dinlenmeyi tercih ettim fakat bazı arkadaşlar biz dinlenirken Zeugma Müzesi’ne giderek burayı gezdiler. Bir şehre 2. kez gelmek istiyorsan bir neden bırakmalısınb ardında. Benim 2. kez gelecek olmamın nedeni ise Zeugma müzesi olacak (Yemeklerden tabi sıra gelirse 😛 ).

Sırada Kebapçı Halil Usta’nın meşhur küşlemesi vardı. Antep’e gelmişken küşleme yemesek olmaz. Karışık kebaplar, salatalar, küşleme, ayran, şalgam falan derken keyifli bir yemeği daha bitirmiştik. O kadar çok yedik ki Halil Usta bir koyunu devirmişsiniz bile dedi. Artık siz düşünün.

Antep sokaklarında bir süre yürüdükten sonra Tahmis Kahvesi’nde menengiç kahvesi içerek biraz mola vermenin zamanıydı. Burası 400 yıllık bir tarihe sahip olmasına rağmen restore edildikten sonra geleneksel görüntüden modern bir görüntüye ulaşmış. Epey kalabalık bir mekan olmasına rağmen sedirlerinde oturup kahve içmek epey keyifli.

Günün sonunda İmam Çağdaş’ta Antep’in meşhur fıstıklı, cevizli tatlılarından yiyerek günü taçlandırdık.

Birkaç saat otelde dinlenip 5-6 arkadaş Bayaz Han’a gitmek için otelden ayrıldık. Bayaz Han şık bir restoran fakat biz burada bir şeyler yemek yerine, içip sohbet etmeyi tercih ettik.

Pazar günü otelde kahvaltı yaptıktan sonra yolumuzu Rum Kale’ye çevirdik. Yaklaşık 2 saatte Rum Kale’ye vardık. Burada Rum Kale-Halfeti arasını tekne turları Fırat Nehri üzerinde gezmeniz mümkün. Gezme sürenizi siz belirleyebilirsiniz. Biz bir buçuk saatlik bir tur istedik. Karışık grupların yer aldığı büyük teknelerle gezebilir veya bizim yaptığımız gibi kendi grubunuza özel bir tekne kiralayabilirsiniz. Gaziantep’e geldiğinizde bu tekne turunu muhakkak yapın. Hem Fırat Nehri’nin ve eski yapıların güzelliğini görün; hem de sakin, huzurlu bir kaç saat geçirin. Üstelik Fırat Nehri’nde yüzebilirsiniz de.

Öğle yemeğimizi yemek bir de alışveriş yapmak için Fırat-Halfeti turundan sonra tekrar Antep’e döndük. Yemek için Kırkayak Antep Evi’ni tercih ettik. Burada da pek çok çeşit kebap, yuvalama, analı kızlı gibi yöresel tatları denedikten sonra lezzetli antep fıstıklarından almak için Çelebioğulları Gıda Pazarı’na gittik.

Koçak’ta efsane tatlılarımızı yiyip İstanbul’a götüreceğimiz tatlıları alarak bir Antep Foodie Trip’in sonuna gelmiştik. Koçak, tatlı konusunda epey iyi. Bazı insanlar İmam Çağdaş’ın Antep’in en iyisi olduğunu söylese de benim oyum Koçak’a.

Antep’te en beğendiğim 3 yemek küşleme, katmer, ve tabi ki beyran oldu.

Bu iki gün içinde Antepli arkadaşlarımın tavsiye ettiği bazı şeyleri maalesef tadamadık ama ben sizin için hatırladıklarımı buraya yazıyorum:

  1. Orkide Pastanesi’nde Kahvaltı
  2. Recep Usta’da nohut dürüm
  3. Akşam Simit’te simit katmer

Sizinde bu yazıdan anladığınız üzere; bir pacman misali iki günde Antep’i yedik desek yalan olmaz. Antep için sizin başka önerileriniz varsa lütfen aşağıya yorum eklemeyi unutmayın.

Not: Yemekten fotoğraf çekmeye fırsat bulamadık.

Antep1
Halfeti
Antep2
Rum Kale

…Ve Gourmet Tourism gururla sundu 😉

 

 

Madrid’de 1 gece

Sadece Madrid’de geçirecek bir geceniz olsaydı ne yapardınız?

İspanya’nın en büyük şehirlerinden biri Madrid ve elbette sadece 1 geceye sığmaz.

Gran Via, Paseo del Arte (Art Walk), Royal Palace (Palacio Real de Madrid), Puerta del Sol, Plaza Mayor, El Retiro Park, Fuente de Cibeles, Santiago Bernabéu Stadium, Las Ventas Bullring, The Rastro, Madrid Río… benim de gezilecekler listemde yer alıyordu. Maalesef bizim burada kalmak için 1 gecemiz vardı ve biz bu geceyi Madrid sokaklarında kaybolarak geçirmeyi seçtik.

23 Kasım’da buraya gelmemize rağmen hava oldukça iyiydi. Pegasus ile 13:45’de Madrid’e iniş yaptık. Pazar günü vardığımız için turist ofisleri açık değildi. Metro’ya geçiş için, bize İspanya’da üniversite okuyan Brezilyalı bir genç kız yardım etti. Onunla sohbet ederek metroya ilerledik. Hemen metro ile şehir merkezine, Plaza Sol’a gittik. Kaldığımız yer Plaza Sol yakınlarındaydı. Metro çıkışında bir grup genç ödevleri için fotoğraflarımızı çekti. Ellerimizde harita ve seyahat kitabımız poz verdik onlara. Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra çıkıp sokakları keşfetmeye başladık, akşam olmuştu bile. Aç olduğumuz için meşhur Chocolateria San Gine’ye gidip Churros con chocolate yedik. Churros bizim halka tatlısının şerbetsiz hali gibi.

Sonra bir kilise ayini izledik. Kilisenin ismi, Catedral de Santa Maria la Real de la Almeduna. Buraya gitmeden Plaza de la Villa’dan geçtik. Plaza Mayor’a yakın küçük bir meydan burası. Meydanda Armada’yı planlayan Amiral Alvaro de Bazan’ın bir heykeli bulunuyor.  Almeduna Katedrali, Palacio Real’e bakıyor. 1883 yılında inşasına başlanmış ve 1993 yılında tamamlanmış modern bir yapı. Katedralin girişinde ise 2 kule bulunuyor. Daha sonra, büyük bir girişin bulunduğu Palacio Real’e gittik. Tabi çok geç saatte gittiğimiz için içini gezemedik. Etrafı Sabatini ve Campo del Maro parkları ile çevrili. Biraz bu sarayın önündeki meydanda oturup etrafın keyfini çıkardıktan sonra parklarda dolaştık.

Bilmediğin bir şehrin sokaklarında kaybolmak özgürlüğünü bir kez daha hissetmene yardımcı oluyor. Gece sonunda sokak keşiflerimizi bitirip bir kaç hediyelik eşya ile otelimize döndük. Sabah erken saatte Barselona’ya uçağımız vardı ve biraz dinlenmek ikimize de iyi gelecekti.

Buradan ayrılırken bir daha dönmek için kendime çoktan bir sebep yaratmıştım. Madrid, görüşmek üzere…

¡Hasta Luego!

DSC_1092
Chocolateria San Gine
Almeduna
Catedral de la Almeduna
DSC_1081
Catedral de la Almeduna
DSC_1084
Palacio Real de Madrid

 

 

 

 

2-3 Günde Prag Keşfi

Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Prag, Ortaçağ’ın bohem tarzını yansıtan, klasik tanımı ile masalsı küçük bir şehir. Güzelliğinden Hitler’in bile etkilenip bombalamaya kıyamadığı bu şehir, 2. Dünya Savaşı’nda en az hasar almış şehirlerden biridir.

Erasmus yapan kardeşimi ziyaret için gittiğim bu şehirde ben 2 gece kaldım ama burada en az 3 tam gün kalınmalı. Konserleri, operaları, mimarisi ile tam bir kültür ve sanat şehri burası.

Nasıl Gidilir?

Prag’a her gün Türk Hava Yolları ve Pegasus’un uçuşları var ama siz diğer havayollarının uçuşlarını da takip ederek biletinizi uygun fiyata getirebilirsiniz. Ben bu ara uygun bilet araştırmamı Turna.com dan yapıyorum. Sizin için de bir alternatif olabilir bu site.

IMG_2263
Charles Köprüsü (Charles Bridge)

İlk gün eşyalarımı eve bıraktıktan hemen sonra şehrin en bilindik, olmazsa olmazı denilen yerlerine giderek keşfimize başladık. Tabi kardeşim bir süredir orada yaşadığı için ulaşım, gezilecek yerler konusunda epey bir fikri vardı. Bu nedenle gezi planım için çok fazla zaman harcamadan kardeşime güvendim 🙂

Tam paskalya dönemi orada olduğum için caddeler ışıl ışıldı, sokaklara hediyelik eşya standları kurulmuştu.

Öncelikle eski kent meydanından başladık gezintimize. Eski Prag (Starometske Namesti) meydanında  şehrin önemli simgelerini; Astronomik saat, Belediye Binası, Meryem Ana kilisesi ve Jan Hus heykelini görebilirsiniz. Ulaşım oldukça kolay, yürüyerek başka yerlere de kolayca ulaşabilirsiniz.

  • Astronomik Saat: Dünyanın en eski saati olan bu mühendislik harikası, 12 saat diliminden ve 12 burcun sembolünden oluşur. Aynı anda hem ayın ve güneşin durumunu ve saati gösterir. Öğrendiğimize göre bu saati tasarlayan Hanus’un bu saatten daha iyisini yapabileceği söylentilerini duyan Prag Heyeti, Hanus’u cezalandırarak gözlerini kör ederler. Bunun üzerine Hanus, intikamını almak için saati bozar. Uzun yıllar sonunda saat tamir edilir. Her saat başında tepedeki pencere açılarak İsa ve 12 havarisi döndüğünü görebilirsiniz. Saatin tepesindeki 4 heykelcik bulunur. Bunlar ölümü, kibir ve kendini beğenmişliği, aç gözlülüğü, sefa ve  eğlenceyi sembolize ederler.

Meydandaki ihtişamlı Meryem Ana Kilisesi, Old Town Bridge Tower, Charles Bridge, Saint Nicholas Kilisesi gördüğümüz yerlerden sadece bir kaçı.

IMG_2491
Saint Nicholas Kilisesi (St. Nicholas Church)

Ayrıca, Charles Köprüsünün hemen altında sağ tarafta Franz Kafka müzesi de gün içinde gezdiğimiz yerlerden biriydi. Müzenin hemen önünde David Cerny’nin Proudy isimli bronz “İşeyen Adam” hareketli heykellerini görebilirsiniz.

Akşam meydandaki paskalya eğlencelerini izleyip yemek yedikten sonra yorgunluğumuzu atmak için evimize döndük.

İkinci gün, güzel bir kahvaltı sonrası Charles Köprüsünden geçerek Prag Kalesine doğru yola çıktık. Prag kalesinin olduğu yer kentin ilk yerleşim yeri olarak kabul ediliyor. St. Vitus Katedrali, Altın Yol (Golden Lane) ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı da bu kalenin çevresinde görülecek yerlerden bir kaçı.

IMG_2588
Saint Vitus Katedrali (St. Vitus Cathedral)

St. Vitus Katedralinin güney cephesindeki meydandan aşağı doğru ilerlediğinizde bir zamanlar Kafka’nın yaşadığı evin de bulunduğu Altın Yol’a ulaşacaksınız. Altın Yol’da ilerlerken Oyuncak Müzesine de muhakkak uğrayın.

Eğer saat başında kaleden çıkıyorsanız, kale kapılarında muhafızların değişim törenine denk gelebilirsiniz. Biz denk gelince bu töreni de izledik.

Gittiğim yerlerde farklı kültürlere ait mahalleleri görmeyi seviyorum. Bu yüzden, Josefov meydanının oradaki Yahudi mahallesine gitmesem olmazdı. İspanyol Sinagogunu ve müzeyi gördükten sonra küçük bir kitapçıdan bir tane İspanyolca masal kitabı aldım.

Yahudi bölgesini ikiye ayıran lüks mağazaların yer aldığı Parizka Sokağından geçtik. Burada pek çok ünlü mağazayı bulmanız mümkün.

Akşamı ise Rudolfinum’da klasik müzik dinleyerek keyifli bir vakit geçirdik. Geldiğinizde burada bir etkinliğe katılın.

Prag’da görülecek bir çok meydan var : Eski Şehir, Yeni Şehir, Hradcany ve Kale, Lesser Town (Mala Strana), Vysehrad… Ben 2.5 güne hepsini sığdırmaya çalıştım. En sevdiğim şehirlerden biri oldu Prag.

Öneri: Nazım Hikmet’in gittiği kafede (Kavarna Slavia) bir şeyler için, şehrin tepelerinden mimarinin keyfini çıkarın ve kültürle iç içe olun.